Türkiye’de üretilen elektrik enerjisinin yüzde 2,19’unu üreten Yeniköy Kemerköy Enerji A.Ş.’nin Genel Müdürü Erol Demir, Gündem Enerji sayfalarına konuk oldu. Baz yük santrallerinin savunma sanayi kadar stratejik ve önemli olduğunu söyleyen Demir, “Bu tesislerin, stratejik olarak emre amade kalmaları, bence gelecekte de önemli bir görev olarak devam edecek” dedi.
Öncelikle bize Yeniköy Kemerköy Enerji’nin, Türkiye enerji sektöründeki yeri ve öneminden ve şirketin sosyal projelerinden biraz bahsedebilir misiniz?
2023 yılı EPDK verilerine göre; Türkiye’de üretilen elektrik enerjisinin yüzde 2,19’u şirketimiz tarafından karşılandı. 3 yıldır yaklaşık aynı seviyede Türkiye’de elektrik tüketiliyor, biz de genelde bu seviyelerde üretim yapıyoruz. Yani 6 ila 7 TWh civarında. Şirketimizin üretimi önemli bir oranda karşılamasının dışında farklı etkileri de var. Bildiğiniz gibi sistemde her geçen gün yenilenebilir enerji yüzdesi artıyor, bunun karşılığında bizler gibi baz yük santrallerin sistem dengeleyici rolü de gündeme geliyor. Dolayısıyla yenilenebilir enerjinin, aslında tamamlayıcı bir fonksiyonu olarak baz yük santraller görev üstleniyorlar. Bunun ötesinde tabii ki bir emre amadelikle ilgili konu var; bizim gibi baz yük santralleri emre amadeliği mümkün olduğunca yüksek tutarak, yenilenebilir enerjinin olmadığı veya yetersiz kaldığı dönemlerde, devreye girme rolünü hem ülkemiz için hem de bölgemiz için üstlenip, daha iyi hizmet vermek üzere çalışmalarımıza devam ediyoruz.
Ayrıca bu sene İSO 500 listesine 142. Sıradan girdik. İlk kez listeye giren şirketler arasında 2. sırada yer aldık. Muğla’nın ise en büyük 2. şirketi olarak tescillenmiş olduk. Yaklaşık 3000 çalışanımıza doğrudan 100 binin üzerinde kişiye dolaylı olarak ekonomik fayda sağlayan bir şirketiz. Çalışanlarımızın yüzde 85’i bölgeden. Biz kendimizi Milaslı bir şirket olarak görüyoruz ve komşularımızla bu coğrafyayı paylaşıyor, onların sosyal ve kültürel kalkınmalarına destek veriyoruz. Özellikle üzerinde durmak isterim ki bölgemizde yer alan 28 köyün ihtiyaçlarının karşılanması konusunda yoğun bir mesaimiz mevcut. Yeri geliyor altyapı çalışmaları yapıyoruz yeri geliyor kültürel çalışmalarla insanların hayatına dokunuyoruz. Köy ilkokullarının ihtiyaçlarını karşılamaya özen gösteriyoruz. Okulların öğretmen lojmanlarını yeniliyoruz. Öğretmen lojmanlarını yenilediğimiz okullarda öğretmenler aileleri ile kalıyorlar. Öğretmenlerin öğrencileri ile aynı köyde yaşamalarını önemsiyoruz. 23 Nisan haftasında okullarda gezici tiyatro düzenledik. Çocukların okullarına tiyatro götürdük. İlk kez tiyatro oyunu izleyen çocuklarımız oldu. Bu çalışmalarımıza devam edeceğiz. Bizim anlayışımıza göre sadece rakamlar ve sıralamalar değil; iş yaptığınız coğrafyaya kattığınız değer de önemlidir.
Bu aylarda elektrik talebinin yüksek seyrettiği dönemlerden geçiyoruz. Şu anki gidişat bu yaz için genel anlamda nasıl? Önümüzde Ağustos ayı var, talebin karşılanması konusunda rahat mıyız?
Umut ediyorum ki herhangi bir pürüz olmayacaktır. Tabii münferit birkaç durum yaşandı ama Allah’a şükür bunların boyutları, geçtiğimiz yıllarda tecrübe ettiğimiz büyüklüklerde olmadı.
Geçmiş yıllarda hem bölgesel hem de neredeyse tüm şebekemizi etkileyecek boyutta arızalarla ya da arz eksiklikleriyle karşılaştığımız durumlar olmuştu ama bunlar geride kaldı. Yazın, belki özellikle havaların en sıcak olduğu günlerde çok geneli etkilemeyen bölgesel şeylerle karşılaşabiliriz. Ama genel olarak iyi bir karşılama oranı olabileceğini düşünüyorum. Fakat az evvel söylediğim gibi; üç yıldır elektrik üretimi, dolayısıyla tüketimi benzer seviyelerde sürmektedir. Bir parça yükseldiği durumlarda, bu tablo tabii ki olumsuz etkilenecek olabilir. Dolayısıyla her cephede arz güvenliğini sağlamak için yatırımların devamı esas bence.
Diğer yandan biliyorsunuz Türkiye’de elektrik ağırlıklı olarak doğuda üretilir batıda tüketilir. Biz üretimle tüketimin aynı yerde olduğu stratejik bir coğrafyada elektrik üretiyoruz. Bu da verimlilik açısından mutlaka altının çizilmesi gereken bir noktadır.
Biliyorsunuz hem ülkemizde hem de dünyada yeşil enerjiye yönelik bir trend var. Bu trendin gidişatı baz yük santrallerinin durumunu nasıl etkiliyor?
Esasen bu bir tez – antitez değil. İkisinin birlikte var olan sistemler olduğunu düşünüyorum. Az evvel söylediğim gibi; yenilenebilir enerjinin çok çabuk devreye girip çıkabilen bir yapısı var. Santraller çok sayıda ve küçük kurulu güçlerde. Bunlar, baz yük santrallere kıyasla, çok daha düşük, çok daha dağılmış durumdalar. Dolayısıyla bunların her birinin sisteme girip çıkmasıyla veyahut verdikleri enerjinin kaynaklarına bağlı olarak azalıp artmasıyla, aslında sisteme sürekli dengesizlikle ilgili bir yük yüklüyorlar. Orada da bizler devreye giriyoruz. Baz yük santralleri biliyorsunuz PFK ve SFK hizmetleri vasıtasıyla, sistemde oluşan bu dengesizlikleri yük tevzi merkezleri eliyle düzenliyor. Benzer şekilde yük al, yük at talimatları da daha çok baz yük santraller tarafından karşılanabiliyor. Dolayısıyla bunları birbirinin alternatifi görmek yerine, birlikte çalışacak sistemler olarak görmek gerekiyor. Şu an sistemde hep birlikte var olmaları ideal çözüm gibi görünüyor.
Özellikle yerli kömürün kullanımının enerjide hem arz güvenliğini hem de dışa bağımlılığı azaltma konusundaki etkisi hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Bu çok katıldığım bir düşünce… Ve bu aslında çok da stratejik bir konu. Bu durumu ben bir parça savunma sanayiine benzetiyorum. Baz yük santralleri kendi içerisinde yerli kaynaklı ve yerli kaynaklı olmayan diye ikiye ayrılıyor. Yerli kaynak olarak zaten linyitimiz ve kömürümüz genel anlamda öne çıkıyor. Başkaca da anlamlı bir yerli kaynak kapasitemiz yok. Burada da olası dış şoklarda, örneğin; doğalgazı tedarik edemediğimiz, ithal kömürü alamadığımız, nükleer santraller için yakıt edinemediğimiz bir anda, yerli kömürümüz dışında baz yük sağlayacak bir kaynağımız yok. Dolayısıyla uzun vadeli planlamalar yapılırken, alternatifler düşünülürken, bence bu noktanın çok göz önüne alınması ve bir nevi savunma sanayi kadar stratejik ve önemli olduğunun altı çizilmesi, planların ona göre yapılması gerekir. Bu tesislerin, stratejik olarak emre amade kalmaları, bence gelecekte de önemli bir görev olarak devam edecek.
Uluslararası alanda da son yıllarda elektrik üretiminde kömürün birkaç yıl öncesine kadar daha fazla itibar kazandığını görüyoruz. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Pandemi, Rusya- Ukrayna savaşı gibi gelişmelerin bu trendi getirdiğini görüyoruz. Avrupa’da doğalgaz sıkıntısı ihtimalinin bile gündeme gelmesiyle kömür gibi kaynaklara geri dönüşler yapıldı. Biz de buna benzer durumlara karşı her zaman hazırlıklı olmalıyız. Bahsettiğim gibi bu durumu, savunma sanayi sektörüne benzetiyorum. Kimsenin icazetini veya rızasını almadan kendi kendimize çıkarabileceğimiz kömürle üretebileceğimiz elektrik çok stratejik ve önemli.
Fosil yakıtlarla elektrik üretiminin önündeki dezavantajlardan bir tanesi, biliyorsunuz ki çevresel faktörler. Enerji üretiminde, fosil yakıtların çevreye verdiği zararların minimalize edilmesi konusunda hangi aşamadayız?
Geçmişe kıyasla çok iyi bir aşamaya geldik. Şirketimiz de bu manada sürece en hızlı adapte olan, gereken yatırımı yapan öncü kuruluşlardan birisidir. Şirketimizi 2014 yılında devraldık. O günden bugüne gereken teknolojik adımları atmış, bu adımlar için gereken bütçeleri ayırmış bir şirketiz. Bununla ilgili olası gelişmeleri de tabii ki takip ediyoruz. En önemli konulardan bir tanesi “Carbon Capture” (Karbon yakalama). Bu konunun fizibilitesi halâ uygulanabilir olmaktan biraz uzak. Ancak inanıyorum ki; ileriye dönük olarak bu konu da çözülecektir. Diğer atıklarda zaten çok önemli bir başarı sağlanmış durumda ve oradaki standartlar, şu anda zararsız noktaya geldi. Karbon konusunda da gelişmeleri tabii ki takip ediyoruz ve bu konuda da yakın bir gelecekte uygulanabilir bir noktaya gelineceğine inanıyoruz.