8 Aralık 2024 tarihinde Suriye’de 53 yıllık Esad dönemi sona erdi. Ne var ki, ülke birkaç hafta öncesine göre daha istikrarsız ve iç çekişmelere gebe görünüyor. Suriye’nin petrol ve doğal gaz sektörü yıllardır bu istikrarsızlık ve iç çekişmelerden nasibini almıştı ve muhtemelen almaya devam edecek.
Suriye’nin 2,5 milyar varil petrol rezervine sahip olduğunu okumuş veya duymuşsunuzdur. Pekiyi, bu rakamın 2007 yılından beri aynı olduğunun farkında mısınız? Benzer şekilde, 300 milyar metreküp olduğu bahsedilen doğal gaz rezervleri de aslında 2003 yılından beridir aynı rakam. Yani çok da kaile almamak gerekir.
Amerikan Jeoloji Kurumu USGS’in 2000 yılında yaptığı tahminlerde Suriye’de keşfedilmemiş petrol kaynak miktarının 0.5 ile 3 milyar varil arasında olduğu, ortalama tahmini miktarın da 1.6 milyar varil olduğu belirtilmiştir.
Bunun yanında, bitümlü şeyl ya da petrol şeylleri (oil shale), Suriye’nin 10 küsür yıl önce umut bağladığı bir diğer kaynaktı ve ekonomik olup olmadığı konusunda araştırmalar yapılıyordu. O zamanlarda, Suriye Petrol Şirketi 670 milyon varil geri kazanılabilir petrol şeyl rezervine sahip olduğundan bahsediyordu. Bunun çok üstünde rakamlar telaffuz edildiğini gördüm geçmişte.
Şimdi tahminleri bir yana bırakıp, gerçeklere bakalım. Suriye’deki ilk petrol arama çalışmaları o zamanki adi Compagnie Française Des Pétroles olan Fransız petrol şirketi Total ile başladı. İlk sondaj 1934’te yapıldı. Petrol arama çalışmaları hızlı başlamasına rağmen, zaman içerisinde sondaj sayısı gerileme kaydederek durgunluğa girdi. Birçok nedeni vardı bunun. 1964’te millîleştirme hareketinin başlaması ile yabancı şirketlerin petrol üretme işlerine son verilmesi (yabancı şirketlerin arama ve saha geliştirme faaliyetlerine geri dönmesi 10 yıl sonra başlayan açık kapı politikasıyla sağlandı), çekici olmayan sözleşme koşulları ve nihayet yaptırımlar bunlardan en önemlileriydi.
1930’lu yıllarda başlayan petrol arama çalışmaları, meyvesini yıllar sonra vermeye başladı. 1956 yılında bir ABD şirketi, Karah Shucks’ta (şimdi Karatçuk sahası olarak biliniyor) petrol keşfetti. Akabinde 1959’da bir (Batı) Alman firması, Karatçuk’un yaklaşık 15 kilometre güneyinde Souedieh sahasını keşfetti. 1960’ların sonlarında Suriye Genel Petrol Şirketi (SGPC), Sovyet yardımı ile Karatçuk ve Souedieh sahalarını üretime soktu. Bu sahalardaki petrol hem ağır hem de yüksek kükürt içeriğine sahipti. Suriye’deki petrol sahalarının genel karakteristiği. Daha sonraları keşfedilen sahaların bazıları daha hafif ve kaliteli petrol içermekteydi ancak ağır petrol genel karakteristikti.
Suriye’de petrol üretimi 1968’de Tal Abbas’ta (Suriye’nin kuzeydoğusunda) başladı. Üretilen miktar tüketimden fazla olduğundan ihracat gündeme geldi. Akdeniz kıyısındaki Tartus Terminaline petrol taşımak için 663 kilometrelik bir boru hattının tamamlanmasının ardından Mayıs 1968’den itibaren petrol ihraç etmeye başladı.
Batılı şirketler 1977’de Shell iştiraki Pecten’in kuzeydoğu Suriye’de imtiyaz kazanmasıyla geri dönmeye başladılar. Chevron, Pennzoil ve Marathon Oil de 1980’lerde arama imtiyazları kazandı. 1970’li yılların sonlarına doğru yabancı şirketlerin Suriye’ye girişinin artması ve Deyrizor’da petrol sahalarının keşfedilmesinin ardından 1985’ten itibaren petrol üretimi hızla artmaya başladı. Suriye’nin petrol üretimi 2002 yılında günlük 677 bin varil ile zirveye ulaştı. O zamandan beridir düşüş yolunda. Hem de ne düşüş. Tarih skalasını kapatıp grafiğe baksan Borsa İstanbul’da işlem gören şirket sanırsın.
1990’li yıllarda Suriye doğal gaz üretimine ilgi göstermeye başladı. Gerek petrol sahalarından elde edilen gerekse doğal gaz keşifleriyle artan gaz üretimi, iç savaş öncesinde 9 milyar metreküpe kadar çıktı. Sonrası malum. Üretilen doğal gaz sadece iç piyasada kullanıldı.
Suriye’nin petrol ve gaz üretimi ülkenin siyasi tarihiyle oldukça bağlantılıdır. ABD’nin Suriye’ye yönelik yaptırımları, ABD’nin Suriye’yi “terörizmin devlet sponsoru” olarak belirlediği 1979 yılına dayanıyor. Dar kapsamlı bu yaptırımlar Mayıs 2004’te Amerikan Başkanı George W. Bush’un Suriye’ye uyguladığı yaptırımlarla ekonomik yaptırımlara dönüştü. ABD, 2011’de Suriye’ye yönelik yaptırımları önemli ölçüde genişletti. ABD yaptırımlarını Avrupa Birliği’nin (AB) yaptırımları izledi. AB ayrıca Eylül 2011’de Suriye’den petrol ithalatını yasakladı. Birleşmiş Milletler yaptırımları falan derken Suriye dünyanın en ağır yaptırım uygulanan ülkelerinden biri haline geldi. Dolayısıyla, Suriye’de yaptırımlar kalkmadan petrol ve gaz sektörünün ayağa kalkması pek mümkün gözükmüyor.
Yaptırımlarla beraber haliyle ülkede faaliyet gösteren yabancı şirketlerin sayısı azalmaya başladı. Aralarında ExxonMobil ve ConocoPhillips gibi devlerin de bulunduğu batılı şirketler ülkeden çıkarken onların yerlerini bazı Çin, Hint ve Rus şirketler doldurmaya çalıştı ancak kötümserlik çoktan sektörü sarmalamaya başlamıştı. Suriye’nin yabancı şirketlere daha uygun yatırım koşulları sunabileceğini ima etmesi ve Akdeniz sularında petrol ve doğal gaz aramak için bazı parselleri aramacılığa açacağını duyurması ülkeye olan ilginin bir nebze artmasına neden oldu. Ama ne fayda!
2011 yılında başlayan iç savaş öncesinde Suriye’de üretilen petrolün yaklaşık üçte biri ihraç ediliyordu. Çoğunlukla Avrupa’ya. Ancak, Suriye 2012 yılından bu yana net petrol ithalatçısı durumuna düştü. Gerçi bunda 2003 yılında Irak’ta savaşın başlamasıyla Irak’tan ithal edilen petrolün kesilmesi de önemli rol oynadı ama oraya girmeyelim. Sadece şunu not olarak düşmekte fayda var ki, Irak’tan Banias’a giden Kerkük boru hattının 1999’da yeniden açılmasının ardından Suriye ihracatı önemli ölçüde artmıştı. Suriye’nin Banias limanı ile Irak’taki kuzey ve güney petrol altyapısını birbirine bağlayan “Stratejik Boru Hattı”, savaşın Mart 2003’te başlamasından bu yana işlev görmemektedir.
Geçtiğimiz 10 yıldır Suriye petrol ithalatının neredeyse tamamı İran’dan yapılıyor. Geçen sene günlük 80 bin varil civarındaydı. Bu sene ise 60 bin varil civarında olacağı tahmin ediliyor.
2011’den bu yana Suriye’de petrol ve gaz sahalarının kontrolü farklı kuvvet ve grupların arasında bir yandan diğerine savruldu. Bu grupların ilkel petrol çıkarma ve işleme yöntemleriyle ülkenin petrol sektörü ağır darbe yedi. Muhalif gruplar arasında petrol kuyularını kontrol etme konusunda kanlı olanlar da dahil olmak üzere birçok çatışma yaşandı. Her grup, bulunduğu yerlerdeki kuyuları kontrol etme hakkını kendilerinde gördü. Tabii ki olan kuyulara oldu. Bugün bile Suriye’deki petrol ve gaz sahalarının, sahalardaki kuyuların ve tesislerin durumu ve boru hatları dahil petrol ve doğal gaz alt yapısının durumu net olarak bilinmiyor. Bir süre daha bu belirsizlik devam edecek gibi.
Dolayısıyla, üretim yapılan petrol sahalarının neredeyse tamamının düşüş trendinde olması ve yeni keşifler için fazla umut beslenmemesi nedeniyle Suriye’de petrol üretimindeki azalışın devam etmesi bekleniyor. En azından ülke belini doğrultana kadar.
Hangi ülke diye bir soru aklımıza gelmiyor da değil. Öyle ya, Esad rejiminin çöküşünden bu yana İsrail, Golan Tepeleri’nin işgalini derinleştirmektedir. Hatırlamak gerekirse, bölgenin üçte ikisi 1967 yılındaki Altı Gün Savaşı’nın ardından İsrail tarafından işgal edilmiş ve ardından 1981’de fiilen ilhak edilmişti. Şimdi işgal edilen yerler de bu ilhaka dahil edilecek. İsrail’den yapılan açıklamalar o yönde. Hem yeni yerleşimler açmak hem de petrol aramalarına devam etmek için. Evet, petrol aramaları. Derin bir konu. Size bir şirket ismi vereyim; Genie Energy. Kimdir, nedir, arkasında, yanında kimler vardır, Golan tepelerinde ne yapmıştır bir araştırın. Net bulgularınızı benimle de paylaşırsanız sevinirim.
Kaynak: MEES
Suriye’nin iç savaş öncesi ve sonrasında tahrip edilmeyen belki de tek petrol ve gaz varlığı Akdeniz sularında keşfedilmeyi bekleyen rezervlerdir.
Suriye’nin Akdeniz’deki münhasır ekonomik bölge sınırları ne Türkiye ne de Lübnan ile yapılan anlaşmalarla belirlenmiştir. Yani halen deniz yetki sınırları sorunu devam etmektedir. Suriye, Akdeniz sularında petrol ve gaz kaynaklarını belirlemek ve bunları değerlendirmek amacıyla çeşitli girişimlerde bulunmuştur. Bu bölgede ilk defa Norveçli bir şirket tarafından sismik tarama yapılmış, Fransız şirketi CCG Veritas ise bu tarama sonuçlarını değerlendirerek Suriyeli makamlara sunmuştur.
Denizlerde ilk petrol ve gaz arama ihalesini Suriye 2007 yılında açmış (4 parsel), ancak ihaleye sadece bir İngiliz şirketinin oluşturduğu (Dove Energy) konsorsiyum teklif sunmuştur. İhale kimseye verilmedi. Suriyeli makamlar 2011 yılında ikinci kez ihaleye çıkmış ancak bu sefer daha kötü bir sonuçla karşılaşmıştır. Teklif verme süreci iki kez uzatılmasına rağmen sıfır ilgi. Baktı olacak gibi değil, Suriye bu sefer 2013 yılında Soyuzneftegaz adlı bir şirketle ikili anlaşma yaparak en azından bir parselde de olsa denizde petrol ve gaz arama sevdasına kapılmıştır. Soyuzneftegaz, Boris Yeltsin zamanında Rusya’da enerji bakanlığı yapmış olan Yuri Shafranik’in 2000 yılında kurduğu bir şirkettir. Gelin gürün ki bu şirket bir sondaj bile yapmayarak 2015 yılında parselden çekilmiştir.
Suriye 2020 yılında bir başka Rus şirketi ile (Capital Limited) denizlerde petrol ve gaz arama anlaşması imzalamıştır. Bu kontrat Lübnan’da da yankı uyandırmıştır. Nedense bir yıl sonra. Çünkü Rus şirketine verilen parsel Lübnan tarafındaki 1 ve 2 numaralı parsellerle önemli ölçüde örtüşmekteydi. Kimse geri adım atmadı. Sonuçta ne oldu? Hiçbir şey. Halen Suriye sularında bir tek sondaj bile yapılmış değil. Ya da yapıldı da ben bilmiyorum.
Herhalde buraya kadar yazdıklarımdan Suriye’deki savaşın nedeninin Suriye’nin petrol ve gazı için olmadığına ikna olmuşsunuzdur. 2011’den önce bile Suriye bir petrol ve gaz ülkesi olarak görülmüyordu. Ancak petrol üretimi ulusal ekonomide, özellikle devlet hazinesi için önemli bir rol oynadı. Petrol sektörü, nispeten iyi ücretlerle belli bir zümreye iş fırsatı sağlasa da devlet hazinesi için önemli bir para kaynağıydı. Petrol sektörü, bazı petrol ihraç eden Arap ülkelerinin, özellikle Körfez ülkelerinin, mali desteklerini kestiği 1980’li yıllarda Suriye’yi ekonomik krizden çıkarmada önemli bir rol oynadı.
Şimdi gelelim Suriye’ye karşı savaşın başlıca nedenleri arasında gösterilen diğer nedene: Şam’ın Avrupa’ya petrol ve doğalgaz koridoru olması.
1949’da Arap-Amerikan petrol şirketi Aramco, Suudi Arabistan’ı Suriye üzerinden Akdeniz’e bağlayan bir boru hattı inşa etme planı sunmuştu. Washington’un yardımı sayesinde şirket Lübnan, Ürdün ve Suudi Arabistan’dan lisans almıştı. Ancak Suriye parlamentosu bunu reddetmişti. Sonra ne oldu? ABD, söz konusu Trans-Arabian Pipeline (Tapline) anlaşmasını imzalamayı kabul eden Hüsnü El Zaim’i darbe yapmaya teşvik etti.
Bu boru hattı (ki Trans-Alaska boru hattı 27 yıl sonra tamamlanana kadar dünyadaki en uzun petrol boru hattıydı) Suudi Arabistan’daki Katif-Kaisumah’tan Ürdün’e, sonra güney Suriye’nin kuzeybatısından Lübnan’daki Sidon’a kadar uzanıyordu. 195O yılında faaliyete başlayan bu boru hattı 40 yıldan fazla bir süredir Aramco’nun petrol dağıtım ağının kilit bir bileşeni olarak kaldı. 1990 yılına kadar petrol taşımaya devam etti ve sonrasında hizmet dışı bırakıldı. Hüsnü El Zaim’iye ne mi oldu? Darbeyi yaptıktan birkaç ay sonra idam edildi. Bu boru hattı konusunda o kadar çalışma var ki bir Netflix serisi neden yapmadılar merak ediyorum.
Tapi hattı müzakere edilirken, bir başka boru hattı daha gündemdeydi. Kerkük-Banias petrol boru hattı. 1952 yılında devreye alınan bu hat Irak petrolünü Kerkük’ten Suriye’deki Banias limanına taşımaya başladı. Boru hattı, Irak’ın işgali sırasında 2003 yılında faaliyetini durdurdu ve 2012’nin sonlarından itibaren kapalı kaldı.
Boru hattı spekülatörlerinin mevzubahis ettiği Tapline veya Kerkük-Banias boru hatları değil. Yapılması planlanan iki boru hattı konuşuluyor.
Birincisi, İslami Gaz Boru Hattı olarak da adlandırılan ve İran’ın Güney Pars sahasında çıkarılan gazı Irak üzerinden Suriye’ye taşıyacak boru hattı. Sonra? Avrupa’ya Akdeniz’in altından bağlanacakmış. Tahran vakti zamanında yani gündeme geldiği 2010 yılında bu hattın Nabucco boru hattına alternatif olabileceğini öne sürmüştü.
İkincisi, 2009 yılında öne sürülen Katar-Suudi Arabistan-Ürdün-Suriye-Türkiye boru hattı. Efendim neymiş, ABD, İran’a karşı olduğu için Katar-Türkiye hattını desteklemişmiş.
Suriye savaşı çoğunlukla jeopolitik ve hatta bu boru hatlarıyla ilgilidir diyenleri duydukça Kodak’ın eski bir reklamı aklıma geliyor: Gülümseyin Kodak’la!
Bunlar basit anlatılar. Politik ayağını bir kenara bırakın, gaz piyasası dinamiklerinden nasibini almamış, ekonomik, finansal, mali, teknik vesaire gibi kıstasları göz ardı eden ve tutar bir tarafı olmayan anlatılar. Ama nedense oldukça popüler.
Uzun sözün kısası, petrol ve gaz sektörü Suriye’nin yeniden inşasında anahtar vazifesi taşıyacak ve önemli olmaya devam edecektir. Umarım ülke bir an önce düzlüğe çıkar ve çok geç olmadan nasibini alır.
Kalın sağlıcakla…