Donald Trump’ın Amerika Birleşik Devletleri başkanlık seçimlerinden ezici bir üstünlükle çıktığından beridir yer yerinden oynuyor. Enerji sektörü de nasibini alıyor tabii ki. Trump’ın seçim kampanyasındaki üç kelimeden oluşan mottosu (Drill baby drill!) petrol ve gaz sektöründekilerin yüzlerini güldürürken, yenilenebilir enerji teknolojileri sektöründekilerin tansiyonlarını epey düşürdü.
Seçimi kazandığı gün yaptığı balkon konuşmasında Trump, ”Dünyadaki herhangi bir ülkeden daha fazla sıvı altınımız var” diyerek petrol ve doğalgaza vereceği önemin bir kez daha altını çizdi. Seçim kampanyasında Amerika’nın enerjisini “su kadar ucuz” hale getireceğini ima etmekten de geri kalmamıştı. Göreve geldikten sonra izleyeceği politika ile Amerikalıları ucuz enerjiyle mi boğacak yoksa sudan çıkmış balığa mı döndürecek hep beraber göreceğiz. Zaten dünyanın en büyük petrol ve doğalgaz üreticisi haline gelmiş ülkeyi “Petrogaz Birleşik Devletleri” olarak adlandırmadığı kaldı bir tek.
ABD petrol üretimindeki potansiyel ek büyümenin, Başkan Joe Biden’in bazı politikalarının tersine çevrilmesiyle federal topraklardan gelmesi muhtemel gibi gözüküyor. Petrol üretimindeki artış ‘associated gas’ dediğimiz petrolle beraber çıkan gazın etkisiyle doğalgaz üretiminde de artış sağlanması mümkün.
Petrol ve doğalgaz arama ve üretim sektörünün önündeki engelleri ve zorlukları kaldıracağını her daim ağzından düşürmeyen Trump, bu iş için ilginç bir isim seçti 16 Kasım tarihinde. Liberty Energy CEO’su Chris Wright. İklim krizi terimine karşı olan, sektörde tanınan, tecrübeli, bilgili ve iyi bir konuşmacı. “2050 yılına kadar Sıfır Enerji Yoksulluğu, Net Sıfır 2050’ye kıyasla daha üstün bir hedeftir” tezini savunan bir kişi. Birçok konuşmasını dinledim. Biraz Vaclav Smil’i andırıyor sanki.
Donald Trump’ın başkanlığa geri dönüşü, yalnızca ABD ekonomisi ve enerji sektörü için değil aynı zamanda küresel piyasalar için de önemli sonuçlar doğuracak. Amerikan petrol ve doğalgaz üretiminin yeni rekorlara taşınması iç piyasada fiyatları düşürürken, küresel pazarda da arz fazlasına yol açabilecek. Bu arz fazlalığı gerek Amerikalı üreticilerin gerekse artan ihracat nedeniyle fiyatların üzerinde aşağı yönlü baskı yaratabilir. Dolayısıyla özellikle Asya ve Avrupa’da pazar payı için rekabeti yoğunlaştırabilir.
Üretim demişken petrol ve doğalgaz altyapısını es geçemeyiz. Trump, boru hatlarını bir tesisatçının su sızdıran muslukları sevdiğinden daha çok seviyor. Ülkeyi örümcekleri imrendirecek şekilde boru hatlarıyla sarmak niyetinde. Dahası, Biden yönetiminin sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) ihracat tesislerine verilen izinleri dondurması kararını 20 Ocak 2025 tarihinde iş başına gelir gelmez çöpe atması bekleniyor. Böylece, ABD’nin küresel LNG ihracatında en büyük oyuncu olarak kalmasını sağlamlaştıracak. Trump, ABD’nin o kadar çok ihracat yapmasını istiyor ki, bakarsınız Meksika Körfezi’nin ismini LNG Körfezi olarak değiştirmeyi bile teklif eder. Ne de olsa Trump bu. Sağı solu belli olmaz.
Bir taraftan petrol ve doğalgazda bir numara olarak kalmayı hedefleyen Trump, diğer taraftan yeni ticaret politikaları ve tarifelerden bahsediyor. Trump’ın getireceği tarifeler ve ticaret politikaları, özellikle Çin gibi bazı kilit pazarlarla ABD enerji ticaretini etkileyebilecek tabii ki. Buna nasıl bir misilleme gelir henüz kestirmek mümkün değil. ABD’nin uygulayacağı ticaret tarifeleri ABD’ye karşı misilleme eylemini tetikleyebilir. ABD ile Çin arasında 2018 yılındaki ticaret savaşında gözlemlendiği gibi. Hatırlamak gerekirse, 2018’de Çin, misilleme olarak ABD LNG ithalatına yüzde 10 tarife uygulamış, ardından Haziran 2019’da bunu yüzde 25’e çıkarmıştı. Akabinde, ABD’nin Çin’e yaptığı LNG ihracatı sıfıra düşmüş ancak Çin’in ABD ile yaptığı ticaret anlaşmasının bir parçası olarak tarife feragatine gitmesiyle ABD’nin Çin’e yaptığı LNG ihracatı toparlanmaya başlamıştı.
Trump’ın İran konusundaki tutumu da dikkate alınması gereken bir diğer kritik faktör tabii ki. 2018 yılında İran’a karşı yaptırımları yeniden uygulayan Trump’tı. Başkan Biden bu yaptırımları kaldırmadı ama yaptırımları katı bir şekilde uygulamadı. Bu yüzden İran, petrol ihracatını Biden döneminde ciddi miktarda arttırabilmişti. Trump’ın gelmesiyle bu yaptırımların sıkılaştırılması, hatta ikincil yaptırımların getirilmesi söz konusu olabilir. Bu ise petrol piyasasından günlük 1 milyon varilden fazla arz kaybına neden olabilir. Tüm bu gelişmelere OPEC+’ın nasıl tepki vereceği de cabası. OPEC’in, önceden olduğu gibi Trump’ın yapacağı üretimi artırma konusundaki baskıya boyun eğip eğmeyeceğini kestirmek şimdilik zor.
Trump’ın geri dönüşünün en önemli etkilerinden biri muhtemelen düzenleyici piyasa cephesinde görülecek. Üretim ve ihracatın artmasına engel her türlü düzenlemeyi, virüs girmiş bir bilgisayarın dosyaları silmesinden daha hızlı bir şekilde sileceği izlenimini ediniyor insan. Her türlü engel derken özellikle çevresel düzenlemelerin altı çiziliyor. Fosil yakıt emisyonlarını azaltmak için yürürlüğe konan düzenlemelerin bertaraf edilmesi bu düzenleme kıyımının en ön saflarında yer alıyor. Buna ABD Çevre Koruma Ajansı’nın metan emisyon düzenlemeleri de dahil. Trump, bu kurumun başına eski senatörlerden Lee Zeldin’i getirmek istediğini duyurdu. Kim bu Zeldin? Trump’ın 2017’de Paris İklim Anlaşması’ndan çıkışını destekleyen, anlaşmanın diğer ülkelere yeterince sorumluluk yüklemediğini savunan ve çevreci geçmişi olmayan birisi.
Trump kurumların başına getirmek istediği isimleri açıkladıktan sonra herkesin kafasında genelde hep aynı soru oluşuyor. Kim bu adam? Seçtiği kişilerin, getireceği kurumun çalışmalarına hakim olup olmamaları, konuyu iyi bilip bilmemeleri ve geçmişleri hiç önemli değil Trump için. Yeter ki sadık olsunlar. Yeter ki kurumlarda kıyım yapmaktan ve gerekirse kurumları alt üst etmekten sakınmasınlar. En popüleri ise bildiğiniz Elon Musk. Sanki kurumlara yönetici değil terminatör atıyor.
Seçimi kazanmak bir yana hem senato hem de temsilciler meclisinde üstünlüğü ele geçirmesi Trump’a ayrı bir güven veriyor herhalde. Seçim kampanyası sürecince empoze edilen popülizm, meyvesini verdi bir bakıma. ‘Önce Amerika’ dedi, ‘halkın cebine giren beni ilgilendirir’ dedi, derin devlete (ki bazılarına göre güvenlik kurumları başı çekiyor) karşı savaş açtı, ‘yasal olmayan göçmenleri kapı dışarı edeceğim’ dedi, ‘vergilerin nereye gittiğinin hesabını soracağım’ imajını verdi.
Dış politikaya gelince savaşları durduracağım mesajını verdi. Pek tutarlı olamasa da Ukrayna’ya para akışını keseceğim tavrıyla Ukrayna’daki savaş bizi ilgilendirmez demeye getiriyor. Ukrayna zaten savaşı kaybetmiş durumda. Herhalde Ukrayna’da 2025 yılında seçimlerin yapılmasını ve Zelensky’nin yerine başkasının getirilmesini hedefleyecek. Ancak konu İsrail olduğunda hiç tereddütsüz, hatta kayıtsız şartsız İsrail yanlısı tavrını devam ettirecek. İran ve Çin konusundaki görüşlerinde ise pek değişiklik gözükmüyor. Her ikisini de topun ağzında tutacak gibi. Avrupa Birliğini ipleyeceğini pek sanmıyorum. Başkan Biden zamanında ABD’nin yörüngesine girmiş bir Avrupa’yı belki muma çevirmeye çalışır. Macaristan hariç. Orban ile Trump arasında ilişkiler halen sıcak. Şahsen ben Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula van der Leyen ile Trump’ın bir araya geldiği zaman aralarında nasıl bir diyalog olacağını çok merak ediyorum. Türkiye ile ilişkilere gelince… Manzara şimdilik pek umut verici değil.
Trump, uluslararası organizasyonlarla ilişkiler ve uluslararası anlaşmalar konusunda da radikal davranacağı izlenimini veriyor. OECD ve Dünya Sağlık Örgütüne para musluklarını kapatacak gibi. Uluslararası anlaşmalara gelince bizim sektör açısından topun ağzında olan konu Paris İklim Anlaşması. Görünen o ki Trump ABD’yi Paris İklim Anlaşmasından ikinci kez geri çekecek. Unutmamak gerekir ki Trump’ın dünyasında, iklim krizi üç dolarlık bir banknot kadar gerçek. ABD’nin iklim anlaşmasından geri çekilmesi demek başka ülkeleri de çekilmeye teşvik eder mi bilemeyiz (şimdilik sadece Arjantin çekilecek gibi gözüküyor) ancak meşhur 2050 iklim hedeflerine ulaşmak, sanki benim gibi göbek yapmaya başlamış birisinin ağır bir akşam yemeğinden sonra lisede giydiği pantolonun içine sığmaya çalışması gibi bir şey gibi geliyor bana. Sizi bilmem.
Öyle ya da böyle, Trump’ın ABD’yi Paris İklim Anlaşması’ndan tekrar çekmesi potansiyel olarak küresel iklim ivmesini muhtemelen zayıflatacak. Daha önemlisi, Trump’ın yenilenebilir enerji teknolojilerinin yaygınlaşmasını ve yatırımcıların temiz enerji projelerine olan güvenini zedeleyecek birçok politika değişikliğine imza atması muhtemel. Hatırlarsanız, Trump bu yılın başlarında Enflasyonu Düşürme Yasasını (IRA) feshedeceğini, bu yasa uyarınca harcanmamış tüm fonları iptal edeceğini ve deniz üstü rüzgar işini birinci günde sona erdirecek bir yürütme emri çıkaracağını söylemişti. Geçtiğimiz eylül ayında Trump ayrıca Yeşil Yeni Düzen’i (Green New Deal) Yeşil Yeni Aldatmaca olarak tasvir etmişti. Elektrikli araçlara verilen teşvikleri ortadan kaldıracağını da arada sırada dile getirmişti. Bu değişikliklerin etkilerini varın siz düşünün.
Trump’ın “enerji hakimiyeti” gündemi, ABD’nin stratejik çıkarlarının yeniden değerlendirilmesine ve uluslararası müzakerelerde artan ekonomik ve politik kaldıraç haline gelmesine yol açabilir. Yani, enerji ihracatı bir dış politika aracı haline gelebilir demek istiyorum. Aynı zamanda, Avrupa Birliğinin kendi kendine yapmaya çalıştığı dansı da kastediyorum.
Bana göre AB enerji stratejisi, genellikle Einstein’a atfedilen bir alıntıya benziyor: “Deliliğin tanımı aynı şeyi tekrar tekrar yapmak ve farklı sonuçlar beklemektir.” AB bu teoriyi sınırlarına kadar test etmeye kararlı görünüyor. Yani, başarısını ispatlayamamış politikaları ikiye katlayarak bir şekilde her şeyin yoluna gireceğini ummaya devam etmek. AB’nin hırslı enerji tangosu yine de takdire şayan. Ancak AB’nin habire vites arttırdığı ideolojik politikası, sanki kasırgada karttan bir ev inşa edip bir şey olmayacağına kendini ikna etmeye çalışan birine benziyor. Heyecanlı mı? Kesinlikle. Dehşet verici mi? Muhtemelen.
Sonuç olarak, Trump’ın enerji politikası enerji piyasalarını önümüzdeki yıl büyük bir yolculuğa çıkaracak. Lunaparklardaki hızlı trenler ya da bir rodeo gösterisi gibi. Dört yıl sürecek bu yolculuk birçok iniş, çıkış, dönüş ve hatta düşüş içerecek. İster beğenin ister beğenmeyin herkes bu enerji rodeosuna katılacak. Dolayısıyla şimdiden kendimizi hazırlamakta fayda var.
Kalın sağlıcakla.